[ad_1]
2008 krizinden kaynaklanan ve esas olarak “parasal genişleme” stratejilerinden kaynaklanan radikal sorunlar; Ortaya çıkan olağandışı/rutin olmayan epidemiyolojik durumun ve hemen ardından ortaya çıkan Ukrayna meselesinin, normalleşme sürecindeki sapma/bozulma sürecinin baskısının bugüne kadar devam ettiği ve küresel sorunların temel dayanağını oluşturduğu açıktır. Dolar rezerv arzının kaynağı olan Fed, QE (Parasal Genişleme) programı kapsamında kısa sürede para miktarını olağanüstü oranlarda artırdı ve tarihinde ilk kez doğrudan/bankasız özel sektöre para enjekte etti. kurumsal bir kredi kampanyası (MSLP) aracılığıyla sektör; Belki de on yıllar sonra gelişmiş ekonomilerde “enflasyonun” yeniden ortaya çıkmasının en büyük nedeni budur. Pandemi ile birlikte ortaya çıkan tedarik ve lojistik sorunlarının yanı sıra gıda ve enerjide ortaya çıkan sorunlar da programın diğer kısımlarını oluşturuyor; İşleri daha karmaşık hale getirir.
zor zamanlarda ve koşullarda; Her zamankinden daha fazla, SİNERJİ’yi anlamaya ve gerekli olanı yapmaya yakın kalmalıyız. Yani benzer durumlarda ortaya çıkmak; “Gemini kurtaran kaptan!” “İçedönük” bir tavırla! zihniyetlerinden kaçının; Primlerin ödenmemesi gereken bir döneme giriyoruz. Eleştiriye ve reforma açık tüm yönleri saklı kalmakla birlikte, Birleşmiş Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü gibi köklü uluslararası platformların işlevsel potansiyelleri göz önüne alındığında cepheden uzaklaşmalarına izin verilmemelidir.
Yaklaşan ara seçimlerin Amerikan gündemine ağırlık kattığı gerekçesiyle Federal Rezerv; Faiz oranlarını yükselterek sıkılaştırma politikalarına devam edeceği anlaşılıyor; Güçlü bir doların, biz de dahil olmak üzere gelişmekte olan ekonomiler için “daha zor hale getireceği” görüşü geçerliliğini koruyor. En büyük ekonomik güç olan Amerika’da siyasette karşıt söylemler keskinleşiyor; Ayrıca “toplumsal kutuplaşma” riskinin ve “tecridin küresel olarak yayılması” riskinin ön plana çıktığını da belirtmeliyiz.
“Birlikte ve zamanında çalışma” hassasiyeti ve öngörüsüyle hala doruğuna ulaşan Avrupa’yı sert bir kışın beklediği anlaşılmış görünüyor. Önümüzdeki yıl için “sıfır büyüme” tahmininden; Rusya’dan gelen enerji arz kısıtlamalarına kadar zaten tehlikeli bir senaryoya işaret eden parametreler birer birer kayıt altına alınırken, “en büyük dış ticaret ortağımız” olan Türkiye ekonomisinin de tam ortasında olmasını beklemek zorundayız. etkileşim ve girdap döngüsü. Yakın zamanda açıklanan ülkemizin ikinci çeyreğine ilişkin büyüme verileri; Yukarıdaki olumsuz gelişmelerden önce, istenmeyen etkiler henüz ortaya çıkmamıştır; Bunun henüz çembere girmediği son dönem olduğu gerçeğini kabul etmek gerekir.
Küresel çevresel politik gelişmelerin bir parçası olan ülkemizin iç dinamikleri, kendine özgü ve yenilikçi dinamikler temelinde şekillenmekte ve gelişmeye devam etmektedir. Bu nedenle, ekonomik tablonun en kapsamlı göstergesi olan büyüme ile ilgili mevcut (ikinci çeyrek) manşetlerin bu bağlamda önem kazanmasının nedeni budur.
Başlığı 7.6 ile OECD ve G-20 gibi koridorlarda ilk sırada yer alan Türkiye’nin, “büyümenin bozulduğu küresel eğilim” karşısında olumlu bir ayrışma sağladığını belirterek, Türkiye’nin büyüme iştahının ve arzusunun korunduğunu kabul etmeliyiz. . Ayrıca tüm yıl tahmininin yukarı yönlü revize edilse de %5’in hemen altında bir seviyeye işaret ettiğini belirtmeliyiz. Ancak sürdürülebilir yaşam kalitesi ve kalkınma ile birlikte büyümeyi sağlamak; Güvenlik açısından alt suçlara bakmakta fayda var:
Büyüme verilerinde bankacılık finans sektörü ilk sırada; Kaba bir hesapla, ülkenin gelir artışının yaklaşık dört katına ulaşan bir sektörle karşılaştık. En büyük katkıyı yapan bileşenler arasında harcamalarını enflasyon etkisiyle ortaya koyan ve/veya cebindeki parayı mal ve hizmete dönüştürmek isteyen vatandaşların tüketim ve ihracat harcama kalemleri yer almaktadır. Sürdürülebilir büyümenin temel lokomotifi olması gereken sektördeki büyüme; Hizmet sektörünün yarısından azı bunu gerçekleştirmiş; Kapasite kullanım oranlarında sınırlara ulaşıldığına ve yeni yatırımlara ihtiyaç duyulduğuna dair güçlü kanıtlar elde edildi. Son olarak, en önemli ve “eşitler arasında ilk” sayılması gereken (nitelikli) beşeri sermaye konusunda harekete geçmek; Dikkate alınması gereken işaretler de göz ardı edilemez. Nitekim emeğin milli gelir içindeki payı iki yılda %37’den arttı; 25’e düştü. Kısacası yüksek enflasyon koşullarında; büyümenin kalitesini ve yayılmasını olumsuz etkiler; Öncelikle ve mümkün olan en kısa sürede, sürdürülebilir ve nitelikli büyüme için “gerekli koşul” olarak ortaya çıkmaktadır.
[ad_2]
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın